3 Ekim 2025 Cuma

II. Mahmud Neden “Gavur Padişah” Olarak Anılıyordu?

 

II. Mahmud Neden “Gavur Padişah” Olarak Anılıyordu?

Osmanlı padişahları arasında en çok tartışılan isimlerden biri şüphesiz II. Mahmud’dur (1785–1839). Onun döneminde yapılan köklü yenilikler ve Batı’ya yöneliş, halk arasında farklı yorumlara yol açtı. Bu yüzden II. Mahmud, tarihe bazen “Gavur Padişah” lakabıyla geçti.

Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması

1826 yılında II. Mahmud, Osmanlı’nın yüzyıllardır en güçlü askeri sınıfı olan Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdı. Bu olaya “Vak’a-i Hayriye” (Hayırlı Olay) denildi. Yeniçeriler hem dini hem de siyasi açıdan büyük bir güce sahip oldukları için, onların yok edilmesi bazı çevrelerce “dine ve geleneğe karşı bir hareket” gibi görüldü.

Kıyafet Devrimi

II. Mahmud, Batı tarzı kıyafetleri devlet memurları için zorunlu kıldı.

  • Sarık yerine fes kullanmaya başladı.

  • Kendi de Avrupai tarzda giysiler giydi.
    Bu değişiklikler halk arasında garipsendi ve “gavurlaşma” olarak algılandı.

Batılılaşma Hamleleri

II. Mahmud döneminde:

  • Batı tarzında askeri okullar açıldı.

  • Modern tıp ve idari düzenlemeler yapıldı.

  • Posta teşkilatı kuruldu, takvim ve ölçü sistemlerinde yenilikler yapıldı.
    Bunlar Osmanlı’yı modernleştirmek için atılan adımlar olsa da, muhafazakâr kesimde tepkiyle karşılandı.

Lakabın Anlamı

“Gavur Padişah” lakabı aslında bir hakaret değil, bir eleştiriydi. Halkın bir kısmı, II. Mahmud’un geleneksel Osmanlı-İslam çizgisinden uzaklaşıp Batılı tarzı benimsediğini düşündü. Bu yüzden ona bu yakıştırmayı yaptı. Ancak tarihçiler, onun yaptığı reformların Osmanlı’yı modern dünyaya ayak uydurmak için gerekli olduğunu vurgular.

Philadelphia Deneyi: Gerçek mi, Efsane mi?

 

Philadelphia Deneyi: Gerçek mi, Efsane mi?

Tarih boyunca birçok komplo teorisi ve gizemli olaydan söz edilir. Bunlardan en ilginç olanlarından biri ise Philadelphia Deneyi’dir. İddiaya göre, 1943 yılında ABD Donanması gizli bir deney yapmış ve bir savaş gemisini görünmez hâle getirmeye çalışmıştır.

Deneyin Hikâyesi

Philadelphia Deneyi’nin merkezinde, II. Dünya Savaşı sırasında kullanılan USS Eldridge adlı bir destroyer gemisi vardır. İddialara göre ABD Donanması, “elektromanyetik alanlar” kullanarak gemiyi düşman radarlarından görünmez kılmayı amaçlamıştır.

28 Ekim 1943’te Pensilvanya’nın Philadelphia limanında yapılan deney sırasında:

  • Geminin bir anda gözden kaybolduğu,

  • Hatta Norfolk (Virginia) limanında aniden belirdiği,

  • Kısa bir süre sonra tekrar Philadelphia’ya döndüğü,
    iddia edilir.

Mürettebatın Akıbeti

Efsaneye göre deney sırasında gemideki askerlerin başına korkunç şeyler gelmiştir:

  • Bazıları geminin metaline yapışmış,

  • Bazıları aklını yitirmiş,

  • Bazıları da tamamen kaybolmuştur.

Bu iddialar, Philadelphia Deneyi’ni sadece bilimsel bir proje olmaktan çıkarıp ürkütücü bir efsaneye dönüştürmüştür.

Gerçeklik Payı Var mı?

Bilim insanları ve tarihçiler, Philadelphia Deneyi’nin gerçekte yaşanmadığını savunuyor.

  • ABD Donanması, böyle bir deney yapılmadığını defalarca açıkladı.

  • USS Eldridge’in o tarihlerde başka bir yerde görevde olduğu belgelerle ortaya kondu.

  • Görünmezlik için bahsedilen “elektromanyetik alan” teknolojisinin ise o dönemde mümkün olmadığı biliniyor.

Neden Bu Kadar Ünlü Oldu?

Philadelphia Deneyi ilk kez 1950’lerde Carl M. Allen (Carlos Allende) adlı bir denizcinin mektuplarıyla gündeme geldi. Daha sonra kitaplara, belgesellere ve filmlere konu oldu. Özellikle 1984 yapımı The Philadelphia Experiment filmi, bu efsaneyi popüler kültürde ölümsüzleştirdi.

1967’de Dondurulan İlk İnsan: James Bedford

 

1967’de Dondurulan İlk İnsan: James Bedford

Bilim kurgu filmlerinde sıkça karşımıza çıkan “insanları dondurup gelecekte uyandırmak” fikri aslında gerçek dünyada da denendi. Bu alandaki ilk isim ise 1967 yılında kriyojenik olarak dondurulan James Bedford oldu.

James Bedford Kimdi?

James Hiram Bedford, ABD’li bir psikoloji profesörüydü. 1893 doğumlu Bedford, yaşamının son döneminde kanserle mücadele ediyordu. O yıllarda “kriyojeni” adı verilen yeni bir bilimsel fikir, geleceğe dair umut veriyordu: İnsan bedenini ölümden hemen sonra çok düşük sıcaklıklarda dondurmak ve gelecekte tıp ilerlediğinde yeniden hayata döndürmek.

1967’de Tarihe Geçen An

12 Ocak 1967’de James Bedford akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Ancak ölümünden kısa bir süre sonra, kriyojenik araştırmacılar Bedford’un bedenini sıvı nitrojen kullanarak -196°C’de dondurdu. Böylece o, “kriyojenik olarak dondurulan ilk insan” unvanını aldı.

Gerçekten Donmuş Muydu?

O dönemdeki teknoloji bugünkü kadar gelişmiş değildi. Bedford’un bedeni uygun şartlarda mı korunabildi, hücreler ciddi şekilde zarar gördü mü soruları hâlâ tartışmalı. Yine de onun vakası, kriyojeni alanında bir dönüm noktası kabul ediliyor.

Bugün James Bedford Nerede?

James Bedford’un bedeni hâlâ kriyojenik olarak korunuyor. Şu an Kaliforniya’daki Alcor Life Extension Foundation tesisinde, sıvı nitrojen tanklarının içinde tutulduğu biliniyor.

Bilim Dünyası Ne Diyor?

Kriyojeni konusunda bilim dünyası ikiye bölünmüş durumda:

  • Destekleyenler, gelecekte hücre onarımı ve organ yenilenmesi gibi teknolojilerin gelişmesiyle bu insanların uyandırılabileceğine inanıyor.

  • Şüpheciler ise dondurma sürecinde hücrelerin geri dönülmez şekilde hasar gördüğünü ve bu kişilerin tekrar hayata dönmesinin mümkün olmadığını savunuyor.

Ananas Neden Bir Zamanlar Statü ve Lüksün Simgesiydi?

 

Ananas Neden Bir Zamanlar Statü ve Lüksün Simgesiydi?

Bugün marketlerde kolayca bulabildiğimiz ananas, geçmişte sadece tropik bölgelerde yetiştiği için Avrupa’da son derece nadir ve pahalı bir meyveydi. Öyle ki 17. ve 18. yüzyıllarda ananas, sadece bir meyve değil aynı zamanda zenginliğin, gücün ve ihtişamın simgesi hâline gelmişti.

Avrupa’ya İlk Gelişi

Ananas, Güney Amerika kökenli bir meyvedir. Kristof Kolomb’un 1493’te Karayipler’den Avrupa’ya getirmesiyle kıtanın dikkatini çekti. Ancak Avrupa ikliminde yetişmesi neredeyse imkânsızdı. Bu nedenle yüzyıllar boyunca sadece tropik bölgelerden getirilebiliyor, bu da fiyatını astronomik seviyelere çıkarıyordu.

Sarayların ve Zenginlerin Gözdesi

  1. yüzyılda bir adet ananasın fiyatı, o dönemde bir ev fiyatına denk gelebiliyordu. Bu yüzden:

  • Krallar, kraliçeler ve soylular ziyafet sofralarında ananas sergileyerek misafirlerine güçlerini ve zenginliklerini gösteriyordu.

  • Hatta ananası yemek yerine sadece sofrada süs olarak bulundurmak bile büyük prestij sayılıyordu.

Kiralanan Ananaslar

Ananas o kadar değerliydi ki, bazı tüccarlar ve zenginler ananas kiralama işi yapıyordu. Meyve, birkaç günlüğüne davetlerde sergileniyor, ardından bir başkasına kiralanıyordu. Çoğu zaman kimse yemeye kıyamıyor, ananas çürüyene kadar süs olarak kullanılıyordu.

Ananas ve Mimari

Ananasın sembolik değeri o kadar arttı ki, Avrupa’da bazı sarayların kapılarında, mobilyalarda ve süslemelerde ananas motifi kullanılmaya başlandı. İngiltere’deki Dunmore Pineapple adlı ünlü yapı, bu kültürel etkinin en çarpıcı örneklerinden biridir.

Günümüzde Ananas

Bugün modern tarım ve ulaşım sayesinde ananas dünyanın dört bir yanında kolayca bulunabiliyor. Artık bir lüks göstergesi olmasa da, tarih boyunca taşıdığı bu sembolik anlam hâlâ dikkat çekici.

Orta Çağ Kalelerinin Merdivenleri Neden Dar Yapılırdı?

 

Orta Çağ Kalelerinin Merdivenleri Neden Dar Yapılırdı?

Orta Çağ dendiğinde akla ilk gelen yapılardan biri hiç şüphesiz görkemli kalelerdir. Yüksek surlar, burçlar ve taş duvarlarla çevrili bu kaleler, sadece barınma değil aynı zamanda bir savunma merkeziydi. Kalelerin en dikkat çeken özelliklerinden biri ise içlerindeki dar ve dönemeçli merdivenlerdir. Peki neden bu kadar dar inşa edildiler?

1. Savunma Amaçlı Tasarım

Kalelerin merdivenleri çoğunlukla saat yönünde döner şekilde yapılırdı. Bunun sebebi, kaleyi savunan askerlerin avantaj sağlamasıydı:

  • Yukarıdan savunma yapan askerler sağ ellerinde kılıç tutuyorlardı.

  • Merdivenler dar ve saat yönünde döndüğü için yukarı çıkan saldırganlar kılıçlarını rahatça kullanamaz, duvara çarpardı.

  • Buna karşılık savunanlar, yukarıdan hem daha geniş hareket edebilir hem de avantajlı bir konumda kalırlardı.

2. Saldırıyı Yavaşlatmak

Dar merdivenler aynı anda çok sayıda askerin yukarı çıkmasını engelliyordu. Böylece saldırganlar tek tek veya küçük gruplar hâlinde ilerlemek zorunda kalıyor, bu da savunuculara zaman kazandırıyordu.

3. Yapısal Dayanıklılık

Kalelerin büyük kısmı taşla inşa edildiği için, dar ve spiral merdivenler yapının ağırlığını daha iyi taşıyor, duvarlarla bütünleşerek binaya sağlamlık katıyordu.

4. Psikolojik Etki

Dar ve karanlık merdivenlerden çıkmak, saldıran askerler için hem yorucu hem de tedirgin ediciydi. Yukarıda pusuya yatmış bir savunucunun her an saldırabileceği düşüncesi bile moralleri bozabiliyordu.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Kalbi Neden Başka Bir Yerde Gömülüdür?

 

Kanuni Sultan Süleyman’ın Kalbi Neden Başka Bir Yerde Gömülüdür?

Osmanlı İmparatorluğu’nun en uzun süre tahtta kalan padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman (1494–1566), sadece imparatorluğun topraklarını genişletmekle değil, aynı zamanda bıraktığı kültürel ve siyasi mirasla da tarihe damga vurdu. Ancak onun ölümüne dair en çok merak edilen konulardan biri, neden kalbinin başka bir yerde gömüldüğüdür.

Zigetvar Seferi ve Son Nefes

Kanuni, 72 yaşında çıktığı son seferini 1566 yılında Zigetvar Kalesi’ne (bugünkü Macaristan sınırları içinde) yaptı. Osmanlı ordusu kaleyi kuşatırken, Kanuni ağır hasta olmasına rağmen ordusunun başında bulunuyordu. Kuşatma sırasında, 7 Eylül 1566’da hayata gözlerini yumdu.

Neden Kalbi Ayrı Gömüldü?

O dönemin şartlarında, Kanuni’nin naaşını İstanbul’a kadar götürmek uzun bir yolculuk gerektiriyordu. Sıcak hava ve hijyen koşulları nedeniyle bedenin bozulmaması için özel bir işlem yapılması gerekiyordu.

Bu nedenle:

  • Kanuni’nin iç organları, özellikle kalbi ve ciğerleri Zigetvar’da toprağa verildi.

  • Bedeninin geri kalan kısmı ise İstanbul’a götürülerek Süleymaniye Camii Külliyesi’ndeki türbesine defnedildi.

Bu uygulama aslında dönemin yaygın bir geleneğiydi. Avrupa’da da uzun seferlerde ölen hükümdarların organları gömülür, bedenleri memleketlerine götürülürdü.

Zigetvar’daki Kalp Türbesi

Kanuni’nin kalbinin gömüldüğü yere Osmanlılar tarafından bir türbe ve külliye yapıldı. Bugün bu yer tam olarak belirlenemese de, Macaristan’da hâlâ Kanuni’ye atfedilen hatıra mekânlar bulunmaktadır. Zigetvar halkı arasında burası, “Kalbin Türbesi” olarak bilinir.

Anlamı

Kanuni’nin kalbinin Zigetvar’da kalması, hem sembolik hem de pratik bir karardı.

  • Pratik olarak, uzun yolculuk için bedenin korunmasını sağladı.

  • Sembolik olarak ise, Osmanlı’nın batıya açılan kapısında padişahın kalbinin ebedî bir hatıra olarak kalmasını ifade etti.

Grönland Neden “Yeşil Ülke” Olarak Adlandırılıyor?

 

Grönland Neden “Yeşil Ülke” Olarak Adlandırılıyor?

Grönland, bugün dünyanın en büyük adası olarak bilinir ve yüzeyinin yaklaşık %80’i kalın buz tabakalarıyla kaplıdır. Ancak ilginçtir ki bu buzlarla kaplı ada, “yeşil ülke” anlamına gelen Greenland adını taşır. Peki bu çelişkili isim nereden geliyor?

Vikinglerin Hikâyesi

Grönland isminin kökeni 10. yüzyıla kadar uzanır. O dönemde İzlandalı Viking kaşif Erik the Red (Kızıl Erik), cinayet suçundan dolayı İzlanda’dan sürülür ve batıya doğru yelken açar. 982 civarında bugünkü Grönland’a ulaşır.

Erik the Red, yeni keşfettiği bu büyük adaya yerleşimciler çekmek için ada hakkında cazip bir isim bulmak ister. Tarihçi kaynaklara göre adayı “Greenland – Yeşil Ülke” olarak adlandırmasının sebebi, insanların soğuk ve buzlu bir yere gitmek istemeyeceklerini düşünmesidir. Yani isim, bir çeşit Viking pazarlama stratejisiydi.

Grönland Gerçekten Yeşil miydi?

Bazı araştırmalar, Grönland’ın sahil bölgelerinde yaz aylarında otlakların ve bitki örtüsünün daha fazla olduğunu, bu nedenle “yeşil” imajının tamamen uydurma olmadığını gösteriyor. Özellikle güney kıyılarında bugün bile tarım ve hayvancılık yapılabiliyor. Ancak adanın büyük çoğunluğu o zaman da buzullarla kaplıydı.

Bugün Grönland

Günümüzde Grönland, küresel ısınma nedeniyle hızla eriyen buzullarıyla sık sık gündeme geliyor. Ada hala dünyanın en soğuk ve buzlu bölgelerinden biri olsa da, ismiyle tarihî bir hikâye ve Vikinglerin zeki stratejisini hatırlatıyor.

II. Mahmud Neden “Gavur Padişah” Olarak Anılıyordu?

  II. Mahmud Neden “Gavur Padişah” Olarak Anılıyordu? Osmanlı padişahları arasında en çok tartışılan isimlerden biri şüphesiz II. Mahmud ’d...